30 Aralık 2015 Çarşamba

Bu blog yazısı , yeni yıl için hatırlatmalar içerir.


Yazmayalı bir hayli oldu.Mezuniyet , sınav telaşı , kazandım mı kazanamadım mı derken giden psikolojim mi desem , yoksa mezun olduğum dönem tekrardan okula başlamam ve tatil yapamayaşımdan dolayı çöküşüm mü desem ne desem...Okumayı seviyorum , yazmayı seviyorum , okulumu seviyorum ama mezuniyetten sonra 1 hafta bile tatil yapamadan sinir stresle geçen bir yazdan sonra okula başlamak gerçekten de insanı çöktürüyormuş.Ya da ben çok koşuşturuyorum , her gün bir kampüsten diğerine gidiyorum o yüzden.Ama işte bu koşuşturmacalar sonunda insan kendisini de unutuyormuş.Zamana yetişebilmek için kendimizi unutuyoruz ki bu benim her zaman aklımda olan ve yapmamaya çalıştığım bir şey olmasına rağmen mecbur yapıyorum...
Böyle girişte direkt negatiflikten girdim ama aslında bu seferki blog yazımın amacı 'Bak bir yıl geride kaldı bu yıl kendini fark ettirmenin vakti , kendini geliştirmenin ve etrafına ışık saçmanın , gülümsemelerini ve diğer insanlara yardımlarını yayma vakti.! '
Her zaman yazdığım ve yazmaya da devam edeceğim önerilerimi yeni yıl için tekrardan yazdım çünkü bunlar hiçbir zaman değişmiyor ve evet artık yenilerini eklemeliyim. :)

1-Yıllardır değişmeyen bir öğüt ; Kitap okuyun.O kitap kokusunu içinize çekin.O sıcaklığı bir yaşayın.Kağıtlarda yazılı olan olayları gözlerinizde canlandırın.Ve Kur'an-ı Kerim'in ilk emri olan OKU'yu unutmayın.
2-Bu yıl projeler üretmeye bakın.'Ben kimmm proje üretmek kim ? ' diyenler elbet olur.Ben de buralara geleceğimi hiççç düşünmezdim ama ne oldu bak şimdi ? Bir gün bir cesaret geldi ve o gün bugündür yavaş da olsa ilerliyorum.Cesaret kırıcı sözlerin arkasında saklanıp kendinize haksızlık etmeyin.
3-Bu dönem kendimden hiç beklemediğim kadar tembellik yaptım , tabii bunu arkadaşlarıma söyleyince benimle alay ettiler ama onlar da alıştılar artık benim ders ve ödev tutumuma.Ama tembelliğin ne kadar kötü bir şey olduğunu bu yaşımda bir kez daha öğrendim.Yeni yılda tembel olmayalım , Tembellik Pişmanlıktır !
4-O kadar çok teknoloji bağımlısı olduk ki evdeki sevdiklerimizi dahi görmez olduk.Ah bu Twitter'ın gözü kör olsun! Aslında suçlu onlar da değil.Sorun bizim aşırı kullanıyor olmamız ve bunu bir süre sonra aşırıya kaçırıp , kendimizi , sevdiklerimizi unutmamız.Belki ailemizle daha az zaman geçiriyoruzdur.Sonuçta işe,okula gidiyoruz ve toplu taşıma araçları olsun ya da kişisel arabalarımız , ellerimiz hep telefonda.
5-Sevin ! Sevmek çok güzel şey.Hoşlandığınız kişiyi , gökyüzünü , yıldızları,çiçekleri,kuşları,denizi,ailenizi,kendinizi sevmeyin sakın unutmayın.
6-O ne der , bu ne der diye kendinizi kısıtlamayı bırakın.Tabii çok uçuk şeyler de yapmayın ama kendiniz olun ve başkalarının düşüncelerini kafanıza takacak kadar kendinizi strese sokmayın.Demesi kolay yapması epey zor olabilir ama hayat neşesinizi bir yakaladınız mı bunu kolaylıkla başarırsınız.!
7-Ve en önemlisi de Şükretmek... Her ne olursa olsun , ne zaman olursa olsun Şükredin.

Sevdiklerinizle mutlu , huzurlu ve sağlıklı güzel yıllar dilerim...


                                                                                                      Gizem YILDIZ

31 Ekim 2015 Cumartesi

Yurt Dışı Eğitim Tavsiyeleri

Yurt dışında okumak hemen hemen her öğrencinin hayalleri içerisinde vardır.Tanımadığımız yerlere gitmek , tanımadığımız insanlarla tanışmak , yabancı bir dilde konuşmak , tecrübe kazanmak , dünyayı tanımak !
Peki ama yurt dışında okumak kolay mı ? Ya da gidebilmesi , kazanılması kolay mı ? Benim açımdan her ikisi de zor.Öncelikle yüklü bir miktar paranız olmalı.Paramız var diyelim , peki ya sonrası ? Tabii ki de yabancı dil.. ! Çok iyi bilinmese de orta ve ortanın bir tık iyi düzeyi olabilir.Öyle ' ya derdimi anlatabildiğim kadar biliyorum ' deyip de giderseniz o iş yalan olur.Peki paramız ve yabancı dil bilgimiz var.Şimdi yurt dışı eğitimine nasıl başvurabiliriz ?
Bunun için size sunabileceğim 2 öneri var.Aslında daha fazla olabilir ama benim aklımda olan ve daha öğrenci canlısı gözükenler bunlar.
1- ERASMUS :Erasmus öğrenim hareketliliği, yükseköğretim kurumu öğrencilerinin bir akademik yıl içerisinde eğitimlerinin bir veya iki dönemini Avrupa Birliği üyesi bir ülkedeki anlaşmalı bir yükseköğretim kurumunda gerçekleştirmesidir.Size bir miktar hibe verilir ve bunların verilmesi iki aşamalı olabilir.Mesela bizim okuldaki %80 öğrenim görürken kalanı da Türkiye'ye döndükten sonra veriliyordu.Şahsen Erasmus için 2.5 yıldır aralar vererek çalışıyorum ve iki kez sınava girdim.İkisinden de geçerli bir not alamadım çünkü siz ' okulda İngilizce gördüm ben ' dersiniz ama sınavdaki kelimeleri görünce bakakalırsınız.O yüzden size tavsiyem eğer Erasmus gibi değişim programlarıyla yurt dışına gitmek istiyorsanız kolaydan zora , zordan en zora gidecek şekilde kelimeler ezberleyin.

2-FULBRİGHT. : Programın hakkımızda kısmındaki yazının ilk satırı her şeyi anlatıyor.
Fulbright Programı, Amerika Birleşik Devletleri’nin en prestijli burs programıdır. Fulbright ile hem fakültede hem de Meslek yüksekokulunda okurken yararlanabilirsiniz.Yani burs kazandığınızda okulunuzu illa ki dondurmanız gerekiyor ama buna değebilir :) .Ankara'da ya da İstanbul'da mülakatlar ve sınavlar yapılıyor , ona göre burs alıyorsunuz.Ayrıntılı bilgilerine şuan sahip değilim ama eğer internet sayfasına göz atarsanız daha çok bilgi sahibi olabilirsiniz.Benim mezuniyetime denk geldiği için başvuramamıştım ama hâla aklımda.Fulbright ile ciddi anlamda burs veriliyor ve eğer doğru hatırlıyorsam geri ödemiyorsunuz.

Sizlere önerebileceğim tavsiyelerim bunlardı.Burada siz de para ödüyorsunuz ama burs da alabiliyorsunuz.O yüzden gayet güzel programlar.Yurt dışında okumak , o anı yaşamak çok güzel bir duygu ama o anları yaşayabilmeniz için birikiminiz olmalı.Bu para da olur dil eğitimi de olur.Size tavsiyem ister bu programlar ile gidin ya da gitmeyin , yine de birden fazla yabancı dil öğrenin.Lisede okuyun ya da üniversite 1 ve 4 hiç fark etmez kendinizi yenilemeye ve bir şeyler öğrenmeye bakın.

28 Ekim 2015 Çarşamba

Meslek yüksekokulu Algısı

Arkadaşlar merhaba  , bugünkü yazımda bir yanlış düşüncenin altını çizmek istiyorum.Meslek yüksek okulları hakkında sayısız yorum var ve bunların hemen hemen hepsi olumsuz yönde.Evet Meslek Yüksekokulları iki yıllık bir eğitim imkanı sağlıyor , evet puanı yetersiz olan öğrenciler gidiyor , evet fakülte kadar değiller...Ama bunu da unutmamak gerekiyor ki , Meslek yüksekokulunu kazanan öğrenciler başarısız değil.Şöyle ki değiller  ,öğrenciler  ister liselerinde olsun ister sınavda olsun belli bir puan yapıyorlar ve ona göre bu okulları kazanıyorlar.Sonuçta , meslek yüksekokulları da tüm öğrencilere eğitim imkanı sunamıyor.
Meslek yüksekokullarındaki eğitim daha çok pratiğe dayalı oluyor.Bu da ezberi ortadan kaldırabiliyor.Program yazabiliyorsunuz , beyanname doldurabiliyorsunuz , led ışıklarını kullanarak elektronik alanda yaratıcı şeyler yapabiliyorsunuz..
Öte yandan ne yazık ki fakülte mezunu olan arkadaşlarımız da işsiz , meslek yüksekokulu okuyanlar da yüksek lisans yapanlar da...Karamsarlıktan nefret ederim ama her zaman gerçekçi olmaktan yanayım.Hangi okuldan mezun olursanız olun , dereceniz ne kadar olursa olsun kendinizi geliştirdiğiniz kadarsınız.Tabii ki size, hadi meslek yüksekokuluna gidin demiyorum.Sadece yanlış düşünülen bu fikri değiştirmek , doğruyu göstermek istiyorum.

Her seferinde bunu paylaşıyorumBen meslek lisesindeki 'Kazanamazlar' algısını, meslek yüksekokullarındaki 'İki yıllık okuldan bir şey olmaz' algısını değiştirmek istiyorum.

Oturduğum mahalledeki en kötü meslek liselerinden birine gittim.Ezberci rejime karşı yenik düştüm ve okul hayatımı ezbere dayadım.Okul derslerim güzel olmasına rağmen  üniversite sınavına çalışmadım.Son yıl çalışayım dedım Matematik'i yapamıyorum diye umutsuzluğa kapıldım , eşit ağırlığı yarıda bırakıp sözele geçtim ama yine de olmadı,yapamadım..Üniversiteleri 12 sınıftaki stajımda araştırdım.Merdivene oturup teker teker üniversiteleri aradım ve ilk aradığım okula gittim.Kendimi başarısızlığa o kadar çok kaptırmıştım ki kazanabileceğimi sanmıyordum.Bunun yüzünden  %100 bursum tuttuğu halde onun  yerine %50 yazarak üniversitemi kazandım.Okulumu çok sevdim ve kazandığım ilk günden bu yana hep çok çalıştım , başarmışken bırakmamak için , babamın emeklerini boşa çıkartmamak için...Ve sonucunda da hiç beklemediğim bir anda bölüm ikincisi olduğumu öğrendim.Bu , başarısızlık duygusuna kapılmış bir öğrenci için o kadar güzel bir başarı ki..Mezun olurken de hem bölüm hem de Meslek yüksekokulu 2.si oldum.Okula giderken her defasında hayalini kurduğum şeylere benzer bir hayat yaşadım.O kürsüye çıktım , rektörümüzle selamlaştım , el sıkıştık ve plaketimi aldım.Hayallerim hayal olmaktan çıktılar , gerçek oldular.Şimdi okuldan kazandığım 2.lik bursumla fakülte eğitimime devam ediyorum.

Şimdi bu yazdıklarım, bir meslek lisesi öğrencisinin başarısı.Şahsen bir şeyler başardığıma inanıyorum.Meslek lisesi ve Meslek yüksekokulunda okuyan arkadaşlardan ; "Sen başarısızsın , ben başarısızım , yapamam , gelecek umudunuz yok  vb.sözlerini,  düşünceleri kafalarından atmalarını istiyorum.Çünkü hepimiz değerliyiz ve istediğimizde , çabaladığımızda her şeyi yapabiliriz.İmkansız gelen hayallerimizi gerçekleştirebiliriz.! Tekrar yazıyorum , bunu sakın unutmayın. Hangi okuldan mezun olursanız olun , dereceniz ne kadar olursa olsun kendinizi geliştirdiğiniz kadarsınız.Karamsar ve korkak olmayın.Projelere imza atın , çalışmalara katılın , yeni çevreler edinin , konferanslara katılın , bilgi sahibi olun.Devlet - Vakıf hiç fark etmez , siz farkınızı ortaya koyun.

27 Eylül 2015 Pazar

Ödev psikolojisi



    Ödev ,  4 harf tek kelime olmasına rağmen biz öğrenciler için çok büyük bir şey olarak algılanıyor. Ödev denilince hep bir can sıkıntısı , bıkkınlık hissi oluşuyor. Bu düşünce ilkokuldan üniversiteye kadar da sürüyor.Peki ödeve karşı neden böyleyiz ? Bu kelimeye karşı olumsuz bir algı oluşmuş.Ama şahsi görüşlerimi sizinle paylaşmak isterim.

Ödevin öğrenciler tarafından benimsenmesi için ilk olarak kendilerini tanımaları , hayat amaçlarını bilmeleri , hayallerini düşünüp, olayları doğru tartmaları gerekiyor.  “Ben ne yapıyorum ? , Ne istiyorum ? “ gibi soruları kendilerine sormaları gerekiyor.Amacını doğru belirleyen bir birey sorumluluklarını da bilir.Sorumluluklarını bilen öğrenci de ödevi ödev olarak değil , hayatı olarak görür.Günü kurtarmak için kopyala yapıştır bir ödev yapmaz , elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışır , son güne bırakmaz.

Ödev,  zorunlu gibi görünen ama sevgi ile yapılan bir şeydir.(Benim açımdan)

Asıl hatayı , ödevi zorunlu olarak görüp düşüncelerimizi ona göre şekillendirerek yapıyoruz.Ama bu noktada bilinçlendirilmek de önemli.Şuan kaç milyon öğrenci ödevi zorunlu olarak görüyor ve ezbere, isteksizce yapıyorlardır ve bunun sonucunun hayatlarını nasıl etkileyeceğini tam olarak bilemiyorlardır.Çünkü ödeve ve derslere değil , okula gelip arkadaşlarıyla vakit geçirmeye odaklanıyorlar.Halbuki , ödevlerini severek ve isteyerek yapsalar , bunun sosyal medyadan ya da dizilerden daha önemli olduğunu anlasalar çok daha iyi olmaz mı ? Bu bilinçlendirilme çok önemli.Çünkü çocuğa doğru ya da yanlış olanı öğretmekten ziyade , yapmadıkları için kızıyoruz.Peki bu çocuk niye yapmıyor ? Daha erken yaşlarda o öğrenci ile sevgi dolu , akıl vermekten ziyade tavsiye niteliğinde bir sohbet edilebilse o çocuk daha mutlu bir öğrenci olabilir.

 Bir ödev , başarı merdiveninde bir adım daha atmaktır.O merdiven de kolayca çıkılmıyor. Azim , öz güven , hayaller ve daha fazlası şart.Bunlar için de sorumlulukların yerine getirilmeleri gerek ama zorunlu olarak değil , severek ve isteyerek.Zaten hayal gücünüzü kullandınız mı ödev ödevlikten çıkar , bundan emin olun.Çünkü bizim sistemimizde hayal etmek yoktur ama ödevler vardır.Öğrenci okul , ders , ödev , sınav dörtlüsünü her gün gördüğü  ve zorunlu olarak hissettiği için bıkar ve hayal etmeyi bile unutur.Unuttururlar.O yüzden siz siz olun , hayal kurun , onlardan vazgeçmeyin ve oluncaya kadar ilerlemeye , çalışmaya gayret edin.

 Bir de öğrencilerin aklında olan diğer konu => Bu öğrendiklerimiz hayatımızda ne işe yarayacak ?
      
Açıkçası bunun cevabını ben de tam olarak bilmiyorum.Bizleri elemek için gerekli olan bir sistem olarak düşünüyorum.Ama derslerde öğrendiklerimiz illaki hayatta karşımıza çıkıyor.Anne ve babalarınıza sorabilirsiniz.En basitinden ; anneniz yemek yaparken ne kadar malzeme koyacağını bilir ,  sıcaklık soğukluk derecesini iyi hesaplar.Babanız maddi durumunuzu hesaplarken matematik kullanır.Şemalar çizilir bir bakmışsınız geometriye bile girmişsiniz. Diğer dersler de aynı şekilde.Mesela yabancı dili siz ezber yaparsanız yandınız.Çünkü çalışma hayatınızdaki en büyük gerekliliklerden biri ve birden fazla istiyorlar.


Uzun lafın kısası , bu hayatta iyi yerlere gelmek istiyorsanız ipleri daha erken iken elinize alacaksınız ve çalışacaksınız.Yok efendim torpil yapıyorlar , yok bizim ülkede bir şey olmaz demeyin.Öğrenci arkadaşlarımız her şeye rağmen pozitif olsunlar ve bu önemli yıllarını oturarak , tembellik yaparak geçirmesinler.

Sevgilerimle

                                                              Bol Bol Sevgi İle

26 Eylül 2015 Cumartesi

Üniversiteyi kazananlara tavsiyeler

                                                                                                                                         27.09.2015
                                                                              
     
               
Üniversiteli genç !  Öncelikle tebrik ederim , yıllardır çalıştın çabaladın ve bir üniversiteye yerleştin.Herkes gibi ben de sana ufak öneriler vermek isterim.Ben vakıf üniversitesinde okudum , okuyorum.O yüzden yazdıklarımın bir kısmı belki sana uzak gelebilir yani sen öyle düşünebilirsin ama inan ki öyle olmayacak. (Bir madde dışında. J )
  1.  İlk olarak bir kutlama , tebrik vs. illa ki olmuştur.Ailen , arkadaşların , sevdiğin kutlamışlardır.Ama biz kendi kendimizi tebrik etmeyi  unutabiliyoruz.Sonuçta bunu sen kazandın , evet ailen seni okutmak için büyük çaba sarf etti ama ilk önce onları sonra da kendini kutla.
  2.  Koridorda , sınıfta , merdivenlerde sana bakan insanlar fazlaca olacak.Öncelikle kendini yabancı hissetme.Atılgan ol , konuş , çevre edin , kendini tanıt.
  3.  İstersen vakıf okulunda oku , istersen devlette hiççç fark etmez  lütfen derslerde not al.Benim gibi not vermeyen arkadaşların olur , sonra vize ve final haftasında can çekişme.Benden de bir tavsiye ; ne kadar bencil gözükse bile , notlarını kimseye verme.Yardımcı ol ama armut piş ağzıma düş misali hopp diye yaptığın ödevleri – tuttuğun notları kimseye verme.
  4.  Eğer derslerini aksatmayacağını düşünüyorsan okulda işe başla.Hemen git ve iş başvurusunda bulun.Bu devlet okullarında oluyor mu bilmiyorum ama ara, araştır ve bulmaya çalış.Ben çok istemiştim ama derslerime odaklanamam diye istememiştim.Ama şimdiki aklım olsa bir saniye bile düşünmeden başvurumu yapardım. 
  5. Derslerde ön sıralarda otur , öğretmenini dikkatlice dinle , notunu al ve parmak kaldır.Bu tartışmasız ilk okuldan beri bizlere söylenen şeyler.E tabii insanların bir bildiği var ki diyorlar.Süs çiçeği , biblo gibi oturmayalım derslerde.Diğer öğrenciler de bir şey diyecek diye susup oturmayın.Mesela benim aklıma bir şey takılsın ya da hoca bir şey sorsun direkt sorar, cevabımı veririm.
  6. Kim ne demiş , ne düşünmüş , ne olacakmış mış mış...Bunları kafayı takarsanız ilk olarak ; erken yaşlanırsınız , ikinci olarak okul hayatınızı zehir edersiniz.Benden tavsiye..Hatta yine kendimden örnek vereyim.Bundan seneler önce , İşletme dersinde sunum yapacaktık.Hepimize bir süre verildi ama bazılarımız yapmadığı için o süre değişti.Hatta sıralama değişti.Sıram olmadığı halde atladım.Neden derseniz ilk olarak öğretmenim dediği için ikinci olarak da “ne kaybedebilirim ki ?” diye düşündüğüm için.Ama ufak bir sorunum vardı…Bir önceki akşam ön dişimi kökten kırmıştım ve aşırı derecede komik görünüyordum.Ama ben o kürsüye çıktım , hazırlıksız ve ezbersiz…Zaten daha ilk kelimemde büyük bir kahkaha koptu.Ben sinir stres tabii.Ders bitti ben merdivenlerde ağlıyorumm..Sonra hocama bir daha yapmak istediğimi söylediğimde “ Hayır gayet iyiydi , ağlama “ demişti.İşte ben o gün hem dostluk nedir onu anladım , hem de ne kadar şanslı olduğumu.O yüzden insanları kafayı takmayın dostlarım , onlar zaten sizi eleştirmek için bir şeyler bulacaklar.Siz siz olun kendi iç sesinizi dinleyin.
  7.  Eğer vakıf okulunda okuyorsanız , burs durumunuz ne olursa olsun bölümde ilk 3 içerisinde olmaya çalışın.Bunu hırsla değil de kendi isteğinizle yapın.Ben derslerime her zaman çalıştım , sınavlarımdan yüksek notlar aldım ve emeklerimin karşılığını Bölüm ve Okul 2.liği ile aldım.Hatta bursun olduğunu ilk başlarda bilmiyordum sürpriz olmuştu.
  8.   Eğer iki yıllık bir okuldaysanız hiç üzülmeyin.İnsanlar iki yıllık okulları dışlıyorlar , ben de bir zamanlar üzülüyordum.Ama sonra okuyunca , neyin ne olduğunu anlayınca bir önemi kalmadı benim için.Çünkü milyonlarca insan aynı bölümlerden mezun oluyor.İster 2 ister 4 yıllık bir fakülte olsun.Farkı siz yaratacaksınız.Artık nasıl yapacağınız size kalmış ama benden tavsiye yeniliklere açık olun.Bir şeyler deneyin . çabalayın , kendinizi geliştirin.Ama zorlayarak değil isteyerek.
  9. Yabancı dil olmazsa olmazlarımızdan.İki yıldır İspanyolca kitabım kitaplıkta beni bekliyor.Artık o kadar yılın tozu birikti üzerinde.Siz siz olun benim gibi tembel olmayın.Açın okuyun.
  10.  Hayalleriniz olsun.Ben hayal etmeye çokkkkk geç başladım.Siz bu hatayı yapmayın.Bunu 3 yıldır tekrarlıyorum.Ulaşabileceğiniz hayalleriniz kadar ulaşamayacağınız hayalleriniz de olsun.Kim bilir belki bir gün gerçekleşir.! 


Evet bu önerileri büyükkk ihtimalle zaten biliyordunuz ama yakın geçmişte bunları yaşayan biri olarak tecrübelerimizi sizinle paylaşmak istedim.Ben sosyal girişimci olmak istiyorum , aynı zamanda öğretim görevlisi adayı , aynı zamanda uzunnn ve her tarafı camlı olan şirketlerde çalışmak istiyorum.Çok şey istiyorum ama bir tanesini yapacağım.Hayallerimi fazlasıyla erteledim ama geçen yıl Edebiyat dersimde hocamızın işlediği konu sayesinde tekrar bi canlandım , yapmak istediklerimin üzerinden geçtim.Bakın bir ders bile ders çıkarmanızı sağlıyor. J Siz siz olun , kendinizi bırakmayın ,  her zaman bir şeyler ile uğraşın.Size akıl vermekten ziyade bir arkadaş tavsiyeleri bunlar. 


Sevgilerimle



                                                                       Bol Bol Sevgi İle

29 Ağustos 2015 Cumartesi

Şans/Nasip

Şans nedir sizce ? Şanslı mı doğulur yoksa sonradan mı elde edilir ? Peki ya siz şanslı mısınız ? Geçen günlerde arkadaşıma 'Şansa bak ! ' dediğimde 'Şans' yok 'Nasip' var demişti.O günden beri şans/nasip hakkında düşünüyorum.
Mesela dört yapraklı yoncayı şansın simgesi olarak düşünüyoruz.Peki ama neden ? Nadir bulunduğu için mi ? Bir bitki nasıl hayatımızı değiştirebilir ? Ya da nasıl bize şans getirebilir ? Evet kendimize göre şans getirdiğine inandığımız eşyalarımız var.Benim de var.Mesela bilekliğim.Onu hiçbir zaman çıkartmam.Kopsa hemen yaparım , uyurken bile çıkarmam..Bir şansını görmedim ama seviyorum.Sanırım sevdiğimiz yerlerden sevdiğimiz şeyler alınca ya da onu taktığımızda istediklerimiz olunca bize uğur getireceğine inanıyoruz , mutlu oluyoruz.Olmalıyız da ! Ama en önemli şey dua etmek.Dua etmeden yaşamak mümkün mü ki ? Bırakalım kolyeleri , bileklikleri , dört yapraklı yoncaları dua edelim.
Nasip/şansın diğer bir yanı ise istediğimiz şey olunca şanslıyız , olmayınca isyanlardayız.Bana kalırsa bu nankörlük.Önce çalışıp çabalayacaksın , sonra tevekkül edeceksin.Olursa olur , olmazsa olmaz.Olmasını elbet çok isteriz ama olmaması da bir ihtimal..Dua ederken en hayırlısını diliyoruz  ama sonra bir şey oluyor ve isyan etmeye başlıyoruz. İsyan ile ilgili sözler aradığımda bunu buldum.Ne kadar da doğru söylemiş Abdullah bin Mübarek ;
Abdullah bin Mübarek Hazretleri, huzuruna gelen birine;
“Allah-ü Teâlâ’ya isyan ederek, O’nu sevdiğini söylemen acâibdir. Eğer sevgin doğru olsaydı, O’na itaat ederdin; çünkü seven, sevdiğine itaat eder” buyurmuştur.
Yani diyeceğim şudur ki ; Şans ya da nasip denilen şey doğuştan da gelebilir sonradan da elde edilebilir.Ailesinin birikimi vardır , yatları katları vardır ,çocuk kendini şanslı hisseder hatta biz de 'Ne şanslı çocuk' deriz.Ama bu , çaba sarf edilip de kazanılmış şey kadar güzel gelmez insana.En azından benim için öyle.Engellere takılıp çabalamayı ve yapıncaya kadar da devam etmeyi seviyorum.Siz siz olun , şanssızım diye üzülmeyin.Neyin ne zaman geleceği belli olmaz.Siz çalışın çabalayın ve dua etmeye devam edin.Olmadığında isyan etmeyin.Yaradan size hayatınızın en güzel hediyesini verecektir.

16 Temmuz 2015 Perşembe

Öğrenci , tercih sonuçlarını beklerken zamanı nasıl iyi kullanabilir ?

Evet arkadaşlarrr tercihlerinizin son saatlerindeyiz. Umarım istediğiniz puanları almış ve hayalinizdeki bölümleri yazmışsınızdır.Size tavsiyem hayalleriniz ne diyorsa onu yazın.Ama en iyi yaptığınıza inandığınız işlere ait bölümleri de seçmeyi unutmayın.Sevmediğiniz bir işte çalışmak , yaşamınızı etkileyecek...Bunu unutmayın.He belki alışabilirsiniz , ama bu dünyaya bir kez geliyoruz ve imkanlarımız , hedeflerimiz , hayallerimiz ve güvenimiz olduğu sürece sevdiğimiz şeyleri yapalım derim.Tabi bunlar kendi düşüncelerim , yani sonra bana kızmayın..
Bundan 3 yıl önce ben de tercih yaptım.Ama ben lisedeyken sizler kadar şanslı , bilinçli değildim.Hedefsizdim, hayallerim yoktu.Sadece evden okula , okuldan eve giderdim.Sosyal hayatım sıfırdı.  Hayatımı stajda değiştirdim.Yeni yeni insanlarla tanışınca , onların tecrübelerini dinleyince kendime çeki düzen verdim.Çok geç olsa da 12. sınıfta üniversiteleri araştırdım.Şirketin merdivenlerine oturmuş üniversiteleri aradım , bilgi aldım.Sonra da okullara gitmeye başladım.Aslında sadece şuan okuduğum okula gittim.İyi ki de gitmişim , çünkü çok güzel duygular hissettim.Ben tercih dönemlerinden önce gitmiştim o yüzden kendimi daha şanslı hissediyorum , çünkü sizi kimse tanımıyor , ne için geldiğinizi bilmiyor ve siz gerçek üniversite yaşantısını tüm çıplaklığı ile görüyorsunuz.Neden böyle dedim , çünkü tercih dönemlerinde öğrencileri memnun etmek için söylenen süslü sözlerden uzak oluyorsunuz.Umarım sizler de üniversiteleri gezmiş ve ona göre tercihler yapmışsınızdır.Çünkü asıl üniversite hayatını öyle tadıyorsunuz.
Ben , Meslek Lisesinden mezun olduğum için sınavsız geçiş hakkımı kullandım.Tercih dönemim hayatımın dönüm noktasıydı.Ya kazanamazsam korkusu her tarafımı sarmıştı  , bu yüzden de istediğim burs oranını yazamamıştım.(Puanım yettiği hâlde)..
Bir yandan da  babam , eve yakın olsun diye başka üniversiteyi yazmamı istiyordu.Kafam çok karışıktı.Tatil için gittiğimiz Kaş'ta dershaneleri araştırdım.Onlara danışarak tercihimi yapayım dedim.İşte bir dershane vardı ki okulumun dershanesi.. Ben bilmeden gitmiştim sonradan öğrendim.Oradaki müdüre hanım , ne olursa olsun istediğim okulu başa yazmamı söyledi.Ben de öyle yaptım.İyi ki de öyle yapmışım , çünkü sevdiğim bölümde okudum , staj yaptım , mezun oldum.En önemlisi korkularımı yendim , başarılı oldum.Ben ki , eskiden hiç derece alamayacağımı düşünen , madalya olsun plaket olsun kazanamayacağımı düşünen kişi , iki kez bölüm ikinciliği ve Myo ikinciliği kazandım.O an anladım işte.Ben aslında akıllıyım , çalışkanım  ve başarabiliyorum.Bu yazdıklarımı anlayabilir misiniz ya da çok çocukca mı gelir size bilmiyorum ama hayatını pasif olarak yaşamış insanlar için büyük bir başarı.
Şimdi aslında burada anlatmak istediklerim daha farklı.Ben tercih dönemimde sadece sonuçları düşündüm , o yüzden de yazın tadını çıkaramadım.Muhtemelen sizlerin arasında  olacaktır benim gibi öğrenciler.O yüzden yazı gerçekten de nasıl güzel geçirebilir ve sonuçlarınızı nasıl bekleyebiliriz onlar üzere yazmak istedim.

1)Kitap okuyalım .. Ama öyle roman , hikaye , öykü değil.İstediğiniz bölüm her ne ise onu içeren bir kitap olsun.Hem ön hazırlık olur hem de merakınızı giderebilirsiniz.Romanı vs. her zaman okuyabilirsiniz ama böyle daha akademik kitapları okuyacak ne zamanınız kalabilir ne de aklınız alabilir.Çünkü üniversiteye geçtiğinizde daha farklı şeyler yapacaksınız ve ders kitaplarıyla boğuşacaksınız. :)

2)Kendi tiyatronuzu yapmaya ne dersiniz ? Hani vaktim yok , param yok gidemiyorum diye mazeret uydurduğumuz tiyatrolar var ya , onu bu sene siz ve aileniz ile yapın.İster kendi senaryonuzu yazın , isterseniz kitaplardan alıntı yapın ama mutlaka bu yaz , hiç yapmadığınız , yapamadığınız şeyleri yapmaya çalışın.
3)Sonuçlarınız açıklanana kadar + sonsuza kadar bitki yetiştirin. Çiçeklerle , ağaçlarla konuşmak hem insana iyi geliyor hem de çiçeklere. ! Domates fidanları her yerde. Hadi durmayın , bir tane alın , kendinize arkadaş edinin.Sabah , öğle , akşam , uyumadan önce onlarla konuşun , sevin , sevilin.
4)Defteriniz olsun.İçine istediğiniz kadar şeyler yazın , ama güzel şeyler olsun.Ben üniversite tercihimin olduğu yaz döneminde her gün yazdım , hayallerimi gözden geçirdim.Üniversiteyi kazandıktan (Kazanamazsanız bile ) sonra okuması güzel oluyor ve o Şükretme duygusu muhteşem. !
5) Ailenizdeki herkese ve arkadaşlarınıza mektup yazın. ! Ama göndermeden önce asla söylemeyin ki sürpriz olsun. :) Bu yaz birazcık geçmişe dönün , telefondan , internetten , bilgisayardan , televizyondan uzak durun.Şarkılarınızı radyodan ya da teypten dinleyin.İnanın çok iyi gelecek. ! Ve o mektubu alan yakınlarınız hem şaşıracak hem de çok mutlu olacak. Siz de öyle. !

Evet az çok bir şeyler yazdım.umarım işinize yarar.Sizler de alışılmışın dışına çıkın ve istediğiniz (Abartmadan ) her şeyi yapmaya çalışın. Evet korkumuz var ama umudumuz da var. ! :)  Ne demiş Mevlana.. Bir yandan korku bir yandan ümidin varsa iki kanatlı olursun, Tek kanatla uçulmaz zaten. !

8 Mayıs 2015 Cuma

Kötü düşünceleri atalım & İnsanlık için bir şeyler yapmaya başlayalım. !

Bazen hayatımıza format atıp yeniden başlamak isteriz.Bunun bize daha iyi geleceğine inanırız.Yeni eşyalar, yeni yerler, yeni işler , yeni arkadaşlıklar tanırız.Bir zamanlar yarım bıraktığımız işlere tekrardan başlarız.Ama bu sefer tüm planları yaparak...İlk hedefimiz olmaz ise ne zaman  B planını uygulayacağımızı iyi hesaplarız.
Her insan kendini iyi hissettirecek şeyler yapmalı.Evet Sosyal Medya'da bu sözleri sık sık tekrarlıyoruz ama yapıyor muyuz sizce dersiniz ? Ben pek öyle sanmıyorum ama yapanların olduğuna da inanıyorum.Edebiyat derslerinde genelde birçoğumuz sıkılır.Bir anda çok fazla bilgi yüklenir.Ama ben nedense üniversitedeki Edebiyat derslerim boyunca hep beynimi,düşüncelerimi yeniledim.En sonki dersimizde "neden ben bunları yapıyorum ? " sorusunu sıkça sordum kendime.Nazım Hikmet anısına yapılan 105. yaş etkinliğini derste dinlerken çok duygulandım.O nasıl bir şiir nasıl bir söyleyiştir. !
Lise öğrencilerinin eğitimleriyle ilgili psikolojilerini düzeltmek için proje yapmaya başlamıştım.Hem önüme çıkan engeller hem de insanların buna çoçuk işi olarak bakmaları yüzünden yarım bırakmıştım.Ama o şiirden sonra o kadar çok yanlış yaptığımı anladım ki.Ben kendim için düşünmemiştim o projeyi ,öğrenciler için düşünmüştüm.Tam da şiirdeki konu ! İşte o zaman yarım bıraktığım için pişman oldum ve evet beynimi formatladım , tüm o kötü düşünceleri kafamdan attım ve olumlu düşünmeye başladım.Olumlu düşününce gerçekten de kendiniz için değerli şeyler oluyor.Sadece kendimizi ve çevremizdeki insanları düşünmeyelim.Binlerce hatta milyonlarca insan var , insanlık için bir şeyler yapmaya başlayalım.!
Diğer bir konuya gelirsek, kullandığımız telefon ya da tabletleri formatladığımız gibi ara sıra kendi iç dünyamızı da yenilemeliyiz.O kötü düşüncelerimi beynimizden atmalıyız ve yenilerine&güzellerine yer vermeliyiz.

Sık sık konudan konuya atlıyorum ama eğer düşündüklerimde bir bağ bulursam hiç çekinmeden yazıyorum.

 İyi hafta sonları !

Gizem YILDIZ

26 Mart 2015 Perşembe

Bahar gelmiş hoş gelmiş.

Evettt.. Mart'ın sonralarına Nisan'ın ilklerine doğru yaklaşırken nihayet Bahar geldi diyebiliriz..Aslında her mevsimin bir güzelliği var ama en çok yazı seviyoruz sanırım.Yani çevremdeki insanlar yazı çok seviyorlar ama kıştan da korkmamak lazım.(Hasta olmak haricinde) 
Yaz ya da Bahar .. Bu mevsimlerde daha çok yenilenme,kendimizi geliştirme,arınma isteklerimiz oluyor.Hem güzel havanın verdiği bir enerji hem de artık mevcut olanlardan sıkılıp yeni şeylere yer açma duygusuna kapılıyoruz.İnsanın kendini motive etmesi,yeniliklere açık olması güzel şey tabii.Çünkü her şey beyinde ,insanın iç dünyasında bitiyor.
Madem bahar geldi , hoş geldi , o zaman kendimize daha çok zaman ayıralım.Hatta detoks ile başlayalım.
-Beyin detoksu: Geçmişte ne olduysa , neler yaşandıysa onları öncelikle bir kabul edelim."Evet onlar yaşandı ve kabul ediyorum.Bunların üstesinden gelebilirim ve düşünmeden yaşayabilirim" demeli insan.Siz kabul ettiğinizde beyniniz de kabul ediyor ve sizin isteklerine göre hareket ediyor.Aslında unutmak istediğiniz şeyleri bir mühdet düşünmediğinizde beyniniz onu otomatikman siliyor.Yani ben mesela , sevmediğim kişilerin isimlerini ve nasıl konuşmamızı bitirdiğimizi ne kadar düşünsem de hatırlayamıyorum.. 
Gelelim diğer bir konuya.Olumsuz düşünceleri aklımızdan çıkarmak.! "Ben yapamam,başaramam,çok sıkılıyorum,yanımda kimse yok,bak onlar ne güzel eğleniyor," vs. diyerek kendi kendinizi yersiniz. Daha denemeden, nasıl bileceksiniz yapamayacağınızı ? Zoru görünce kaçan insanlarız.En azından birçoğumuz öyle.Zor ise başaramayız diyoruz.Önceleri yaşadığımız olayları düşünerek.Ama bu ile önceden yaşadığımız aynı değil.İlk olarak zaman farkı var.Belki yapılacak iş farklı belki karşımızdaki insanlar... Aynı şeyi farklı zamanlarda yaptığımızda farklı sonuçlar alabiliriz,tecrübelerimiz artıyor.O yüzden yapamam değil , elimden gelenin en iyisini yapacağım demeliyiz.
-Beyin detoksunu şurada bir köşede bırakıp çevremizdeki insanlardan ve eşyalardan arınalım.Eskimiş eşyalar,gereksiz hırdavatlar artık bi çöpe gitmeli.Daha sonra insanlar...Ne dersek diyelim karşımızdaki kişiler bize kötü söz söyledikleri zaman kafamıza çok takıyoruz.Ben de çok düşünen ve kafama takan bir insanım.Fakat insan hayatının ne kadar önemli olduğuna dair olaylar yaşayınca , kimsenin ne dediğine çok takılmıyor.Yani ben öyle yapıyorum.İki kez kanser belirtisi hissettiğimden beri karşımdaki insan ne derse desin sinirimi kontrol edebiliyorum ve hiç düşünmeden o kişiyi hayatımdan çıkarabiliyorum.
Neyse en en en önemli noktalardan biri de anı yaşamak.İstediğimizi yapmak.Hayallerimizi gerçekleştirmek.Dakikaları , saniyeleri düşünmeden , yetişememe korkusu olmadan yaşamak.
İşte baharın ve yazın en çok sevdiğim noktası bu.Okula ya da staja giderken güle eğlene gidiyorum.Hava mükemmel,tak kulaklığı kulağına azıcık sen mırıldan sonra mutluca yürü.Ben genelde bunu Bağdat Caddesinde yürürken yapıyorum ve arada kendime gülüyorum,ağaçlara kuşlara bakıyorum,havayı içime çekiyorum.Güldüğümde kimse bana "Neden gülüyorsun ?" diye sormuyor.Bu dünyada bu kadar çok kısıtlanırken özgürce yürümek en sevdiğim şey !
Ama dakikalara , yetişememe korkusuna geldiğimizde ben de sinir olmuyor değilim.Çünkü onları düşünürken , zamanın keyfini yaşayamıyoruz,çevremizdekilerden haberdar olamıyoruz.Odak noktamız gideceğimiz okul,toplantımız, işimiz oluyor.Ben okula her gidişimde yeni yerler, mekanlar keşfediyorum.Evet kendime de şaşırıyorum bazen..
Ve son olarak , ertelemeyelim artık.
Açalım camımızı , perdelerimizi havayı içimize çekelim.Evimizi havalandıralım.Hem ev pozitif enerji ile doluyor hem de bizim içimiz.,
Bugün yazdıklarım benim düşüncelerimdi ve doğruluk payı kendimce vardı.Siz örneklerinizi daha çok çoğaltabilirsiniz.
Bahar geldi , hoş geldi.Hava muhteşem ötesi.Somurtmayı,stresi,kötü düşünceleri ve diğer olumsuz şeyleri bir sandığa kapatıp denize atalım.Gitsin bizden uzak dursun hepsi.

Evet sizin için güzel bir şarkı da ekledim.Mutlu hafta sonları !

18 Şubat 2015 Çarşamba

Mutluluk , üzüntü , sevinç , korku , hayaller ve sürprizler içeren 2,5 sene

Bir an gelir kendinizi çıkmazda hissedersiniz.Köşeye sıkışmış , yapabileceğiniz şeylerin olmadığını düşünürsünüz.Belki biraz pişmanlık olabilir."Neden daha iyi yapmadım ? Neden iyi olmadım ? " diye..Sonra aylarca bunu düşünürsünüz."Olmayacak" dersiniz."Kesinlikle olmayacak...Olmazsa ben ne yaparım... ? " Yaza kadar bunu düşünürsünüz.Tüm hayatınız buna bağlı.Geleceğiniz , yaşam biçiminiz , yapacaklarınız....
Ağustos gelir.Beklediğiniz sonuçlar açıklanır.Ağlamaklı bir gülümseme beliriverir yüzünüzde.Belki bir sevinç çığlığı patlayabilir.Herkes gözlerinizdeki ışıltıyı o mutluluğu hissedebilir...
İşte ben tüm bunları üniversiteyi kazandığım yılın yaz mevsiminde yazdığım defterde okudum.Tabi şimdi daha bir edebiyatlaştırdım fakat duygular aynı.Okuduklarınız 2012 yılına ait şeyler.Yıl şimdi 2015 ama o heyecanım hâla yerinde duruyor , hâla mutluyum evet belki mezun olacağım o yüzden bir burukluk var ama bir BAU'lu asla mezun olmaz.Belgeler üzerinde mezun olmuştur ama yine de okula gelir , oranın öğrencisidir.
BAU ile aramda duygusal bir bağ oluştu.Bu insanlara biraz çocuksu geliyor , bazen de inanmıyorlar.Belki de inanmak istemiyorlar.Ben en çıkmazdayken , 12.sınıfta üniversite sınavıma 1 ay kala öğrendim Bahçeşehir'i.O zamana kadar vakıf üniversitelerinden bir haberdim.Stajdayken aradım , araştırdım , konuştum.Ailem asla tek başıma uzak yerlere gitmeme izin vermezdi.Ama ben inat ettim.Onlara söylemeden Beşiktaş'a geldim.Hayatımda ilk kez yanımda kimse olmadan vapura binip karşıya geçtim.18 yaşımda falandım.Şimdilerde 4-5. sınıfta okuyan çocuklar görüyorum.Hem şaşırıyor hem korkuyorum.Konumuza gelirsek , BAU'ya ilk geldiğimde duvarlarına dokunarak yürüdüm.Sanırım o duygusal bağ o ânda oluştu.Daha sonra duvarlardaki resimleri gördüm , öğrencilerin gülüşlerini , öğrenci dolaplarını.. İşte dedim olmak istediğim yer ! Tam 3 kez BAU'yu ziyaret ettim.Hiç geri çevirmediler.Ama tercih günlerinde ağlayarak çıktığımı da hatırlıyorum.Puanım yetmez sanmıştım.Bittiğim ândı..
Yazın Kaş Uğur Dershanesi ile tanıştım.Kendi lisemdeki öğretmenimle konuştum.İkisi de puanımın yeteceğini söyleseler de , (hatta %100 burs bile tutuyordu) ben korkudan %50 burslu olarak tercihimi yapmıştım.Ama bir bakıma dershanedeki bayan hoca benim BAU'da okumamı sağladı."KENDİ İSTEDİĞİN ÜNİVERSİTEYİ BAŞA YAZ" demişti.Bunu neden büyük harfle yazdım dersem .. Babam eve yakın bir üniversitede okumamı istemişti.Ama ben burayı görmüştüm,kararımı vermiştim.Biz öğrencilerin sorunlarından biri de istediğimiz şeyleri yapamayışımız.Ama güzel bir sonucu oldu bu olayın.Babam , benim kendi ayaklarımın üzerinde durduğumu gördü , bana saygı duydu.He bir tek dersler geç bittiğinde ve kar olduğunda korkuyor orası ayrı.
Konuyu bağlamak gerekirse , çalışsak da çalışmasak da sınavdan korkuyoruz.Yabancı ülkelerde kabul mektupları oluyor.Bunu filmlerde hep görmüştüm ve heveslenmiştim.Sonra bizim okul da böyle bir çalışma başlattı.APPLYBAU.
Hayallerimiz , düşüncelerimiz , yaptıklarımız , yapacaklarımız , kısacası bizi biz olduğumuz için kabul eden bir uygulama ortaya çıktı.İyi ki de oldu.Bizim buna ihtiyacımız var.Seviyemiz bir sınav sistemi tarafından ölçülüyor.Belki bizlerde ne cevherler var.Kim bilebilir ? Zaten bilinmeden eleniyoruz.Ama işte APPLYBAU öyle yapmıyor.İlk süreç başvuru mektubunuzla başlıyor , değerlendiriliyorsunuz ve belki mülakata çağırılıyorsunuz.Ben o mülakat gününü iple çekiyorum.O gün geldiğinde anlatacak daha çok şeyim olsun istiyorum.Unutmadan başvurunuzda Matematik , Fen ya da Türkçe bilginiz istenmiyor.Yazım yanlışlarınız dışında. :)
Ben şuan Dış Ticaret okuyorum.İlk başta delilik gibi geldi.3 sene okuduktan sonra Yeni Medya bölümünü okumak istemek.Ama nedenlerimi düşününce hak verdim kendime.İlk önceleri yazık ederim senelerime dedim.3 sene çöpe gitmesin.Ama sonra anladım ki bunları kendim için düşünmüyorum."Başkası ne düşünür ? Ne derler ? " diye düşünmüşüm.Zaten o an APPLYBAU'ya başvurumu yapmak istediğimi anladım, kesinleştirdim.Tam bir sene boyunca kabul mektubumu yazdım , yeniden sildim , düzenledim.Sonra bir akşam gönderdim.Gençlere ışık tutmak,cocuklara yardım etmek istiyorum.Bunun da bir hikayesi var.Beklenmedik bir mutluluk içerikli.Bunu bir sokak çocuğuna o haberi yokken aldığım pasta sebep oldu.Babasının ellerini yukarı kaldırıp dua etmesi , çocuğun yüzündeki gülümseme , gözlerindeki ışık beni eğitim alanına çekti.Yoksa ben kendi hâlimde okuluna giden , ekonomiyi düşünen bir kızdım.Ama bu meslek soğuk geldi bana, insanlarla iç içe olamiyorum , onlara yardım edemiyorum , sorularını cevaplayamıyorum.Dış ticareti bırakmaya niyetim de yok , o alanda da kendimi geliştiriyorum ama daha çok kişilerle , çocuklarla , sorunlarla ve çözümlerle birlikte mutlu olduğumu anladım.Bunun için çalışmalarıma başladım.Sizler için küçük , benim için kocaman bir çalışma..Arada bir kendime "Ben ne yapıyorum ? Yaşıyor muyum ? İyi miyim , kötü müyüm ? Ne hissediyorum ya ben ? diyorum.Çünkü o kadar çok rutinleşti ki hayatım kendimi unutuyorum.Bunları düşünürken dışarıyı da gözlemliyorum.Okulda olması gereken bir çocuk var ama kimse onu görmüyor.Çocuk perişan , çocuk mutsuz.Bazen bir okulda, olmadı kahvede çocuklara ders anlatırken , okul gereçleri yardımında bulunurken düşünüyorum kendimi.Ne güzel olurdu ! Çocukların yüzündeki gülümsemeyi görmeyi seviyorum.Bunu pasta aldığım çocuk ve kendi kardeşimin gözünde gördüm.O gülümsemeler için daha çok çalışmam lazım.Konudan konuya atladım biliyorum ama o kadar çok şey hissediyorum ki...
YGS 'de barajı geçebilir miyim bilmiyorum.Heyecanımın yanında hâla korku var.Ama inanıyorum ki , bu sınavı kazanamasam da çocukların sevgisini kazanacağım , çalışmalarımı sürdüreceğim , BAU'dan mezun olsam da yine buranın öğrencisi olacağım , o duvarlara tekrar elleyecek , C terasta yazıların bulunduğu duvara tekrar bir şeyler yazacağım.Bitti diye bir son olmayacak , bu hikaye her zaman devam edecek..

Sevgilerimle..

3 Ocak 2015 Cumartesi

Bu yeni yıl sizin yılınız olsun !


Evetttt.Sonunda 2015 yılına girmiş bulunmaktayız.Hatta 3,5 gün geçti gitti...
Şunu yapacağım, bunu yapacağım , şundan vazgeçeceğim , artık işimden ayrılıp sevdiğim işe odaklanacağım , sevgilimden ayrılacağım , kendi ayaklarımın üzerinde duracağım , fazla yemeyeceğim , spor yapacağım , sınavlarıma bu sefer daha çok çalışacağım , ailemi üzmeyeceğim , daha az internette vakit geçireceğim vb. şeyleri hayata geçirmek için güzel bir sene olacağını düşünüyoruz.İnşallah öyle olur.Ama bunları yapabilmemiz için  yine çalışmamız , düşünmemiz , beyin fırtınası yapmamız gerekiyor.
Bu sene en kötü alışkanlıklarımızı bırakmamızın yılı olsun.Ben ertelemekten nefret ettiğim hâlde , yine de bazı şeyleri erteliyorum.Bunu yaparken ne kadar çok hata yaptığımın farkındayım ama içimdeki ses o an "yapma sonra yaparsın" diyor.Sonralar birikiyor şu anki pişmanlığı yaşamama sebep oluyor.İngilizceyi seven biri olarak,çalışma kağıtlarımı bir günde silip yutmayı amaçlamam bir hayaldi.Hayal olarak kaldı.Ama gece yarısı da olsa çalışırım ben.Şimdi yaptığım gibi.İçimde kaldığı için bırakıp gidemiyorum.
Neyse konumuzdan sapmayalım.Sonuç olarak bu sene erteleme alışkanlığımızı en aza indirgemeye çalışalım.                                                                                                                                                
Gömülü resim için kalıcı bağlantıBu sene nefret ve diğer kötü duygular olmasın hayatımızda.Bu sene sevelim , sevilelim.Sadece sevgili konusunda değil ; hayat,çiçekler,arkadaşlar,aile,çikolata,güneş,kar,yağmur,deniz havası,sabah yürüyüşü,kitap kokusu gibi.Hayattan çok büyük şeyler bekliyoruz ama bilmiyoruz ki mutluluk küçük şeylerde saklı. :)

Bu yeni yıl size mutluluk,sağlık, neşe ve diğer tüm güzel şeyleri getirsin.Ama tekrar ediyorum,güzel şeylerin size gelmesi pek mümkün olmayabilir.Sizin çalışarak ona ulaşmanız gerek. :)