18 Şubat 2015 Çarşamba

Mutluluk , üzüntü , sevinç , korku , hayaller ve sürprizler içeren 2,5 sene

Bir an gelir kendinizi çıkmazda hissedersiniz.Köşeye sıkışmış , yapabileceğiniz şeylerin olmadığını düşünürsünüz.Belki biraz pişmanlık olabilir."Neden daha iyi yapmadım ? Neden iyi olmadım ? " diye..Sonra aylarca bunu düşünürsünüz."Olmayacak" dersiniz."Kesinlikle olmayacak...Olmazsa ben ne yaparım... ? " Yaza kadar bunu düşünürsünüz.Tüm hayatınız buna bağlı.Geleceğiniz , yaşam biçiminiz , yapacaklarınız....
Ağustos gelir.Beklediğiniz sonuçlar açıklanır.Ağlamaklı bir gülümseme beliriverir yüzünüzde.Belki bir sevinç çığlığı patlayabilir.Herkes gözlerinizdeki ışıltıyı o mutluluğu hissedebilir...
İşte ben tüm bunları üniversiteyi kazandığım yılın yaz mevsiminde yazdığım defterde okudum.Tabi şimdi daha bir edebiyatlaştırdım fakat duygular aynı.Okuduklarınız 2012 yılına ait şeyler.Yıl şimdi 2015 ama o heyecanım hâla yerinde duruyor , hâla mutluyum evet belki mezun olacağım o yüzden bir burukluk var ama bir BAU'lu asla mezun olmaz.Belgeler üzerinde mezun olmuştur ama yine de okula gelir , oranın öğrencisidir.
BAU ile aramda duygusal bir bağ oluştu.Bu insanlara biraz çocuksu geliyor , bazen de inanmıyorlar.Belki de inanmak istemiyorlar.Ben en çıkmazdayken , 12.sınıfta üniversite sınavıma 1 ay kala öğrendim Bahçeşehir'i.O zamana kadar vakıf üniversitelerinden bir haberdim.Stajdayken aradım , araştırdım , konuştum.Ailem asla tek başıma uzak yerlere gitmeme izin vermezdi.Ama ben inat ettim.Onlara söylemeden Beşiktaş'a geldim.Hayatımda ilk kez yanımda kimse olmadan vapura binip karşıya geçtim.18 yaşımda falandım.Şimdilerde 4-5. sınıfta okuyan çocuklar görüyorum.Hem şaşırıyor hem korkuyorum.Konumuza gelirsek , BAU'ya ilk geldiğimde duvarlarına dokunarak yürüdüm.Sanırım o duygusal bağ o ânda oluştu.Daha sonra duvarlardaki resimleri gördüm , öğrencilerin gülüşlerini , öğrenci dolaplarını.. İşte dedim olmak istediğim yer ! Tam 3 kez BAU'yu ziyaret ettim.Hiç geri çevirmediler.Ama tercih günlerinde ağlayarak çıktığımı da hatırlıyorum.Puanım yetmez sanmıştım.Bittiğim ândı..
Yazın Kaş Uğur Dershanesi ile tanıştım.Kendi lisemdeki öğretmenimle konuştum.İkisi de puanımın yeteceğini söyleseler de , (hatta %100 burs bile tutuyordu) ben korkudan %50 burslu olarak tercihimi yapmıştım.Ama bir bakıma dershanedeki bayan hoca benim BAU'da okumamı sağladı."KENDİ İSTEDİĞİN ÜNİVERSİTEYİ BAŞA YAZ" demişti.Bunu neden büyük harfle yazdım dersem .. Babam eve yakın bir üniversitede okumamı istemişti.Ama ben burayı görmüştüm,kararımı vermiştim.Biz öğrencilerin sorunlarından biri de istediğimiz şeyleri yapamayışımız.Ama güzel bir sonucu oldu bu olayın.Babam , benim kendi ayaklarımın üzerinde durduğumu gördü , bana saygı duydu.He bir tek dersler geç bittiğinde ve kar olduğunda korkuyor orası ayrı.
Konuyu bağlamak gerekirse , çalışsak da çalışmasak da sınavdan korkuyoruz.Yabancı ülkelerde kabul mektupları oluyor.Bunu filmlerde hep görmüştüm ve heveslenmiştim.Sonra bizim okul da böyle bir çalışma başlattı.APPLYBAU.
Hayallerimiz , düşüncelerimiz , yaptıklarımız , yapacaklarımız , kısacası bizi biz olduğumuz için kabul eden bir uygulama ortaya çıktı.İyi ki de oldu.Bizim buna ihtiyacımız var.Seviyemiz bir sınav sistemi tarafından ölçülüyor.Belki bizlerde ne cevherler var.Kim bilebilir ? Zaten bilinmeden eleniyoruz.Ama işte APPLYBAU öyle yapmıyor.İlk süreç başvuru mektubunuzla başlıyor , değerlendiriliyorsunuz ve belki mülakata çağırılıyorsunuz.Ben o mülakat gününü iple çekiyorum.O gün geldiğinde anlatacak daha çok şeyim olsun istiyorum.Unutmadan başvurunuzda Matematik , Fen ya da Türkçe bilginiz istenmiyor.Yazım yanlışlarınız dışında. :)
Ben şuan Dış Ticaret okuyorum.İlk başta delilik gibi geldi.3 sene okuduktan sonra Yeni Medya bölümünü okumak istemek.Ama nedenlerimi düşününce hak verdim kendime.İlk önceleri yazık ederim senelerime dedim.3 sene çöpe gitmesin.Ama sonra anladım ki bunları kendim için düşünmüyorum."Başkası ne düşünür ? Ne derler ? " diye düşünmüşüm.Zaten o an APPLYBAU'ya başvurumu yapmak istediğimi anladım, kesinleştirdim.Tam bir sene boyunca kabul mektubumu yazdım , yeniden sildim , düzenledim.Sonra bir akşam gönderdim.Gençlere ışık tutmak,cocuklara yardım etmek istiyorum.Bunun da bir hikayesi var.Beklenmedik bir mutluluk içerikli.Bunu bir sokak çocuğuna o haberi yokken aldığım pasta sebep oldu.Babasının ellerini yukarı kaldırıp dua etmesi , çocuğun yüzündeki gülümseme , gözlerindeki ışık beni eğitim alanına çekti.Yoksa ben kendi hâlimde okuluna giden , ekonomiyi düşünen bir kızdım.Ama bu meslek soğuk geldi bana, insanlarla iç içe olamiyorum , onlara yardım edemiyorum , sorularını cevaplayamıyorum.Dış ticareti bırakmaya niyetim de yok , o alanda da kendimi geliştiriyorum ama daha çok kişilerle , çocuklarla , sorunlarla ve çözümlerle birlikte mutlu olduğumu anladım.Bunun için çalışmalarıma başladım.Sizler için küçük , benim için kocaman bir çalışma..Arada bir kendime "Ben ne yapıyorum ? Yaşıyor muyum ? İyi miyim , kötü müyüm ? Ne hissediyorum ya ben ? diyorum.Çünkü o kadar çok rutinleşti ki hayatım kendimi unutuyorum.Bunları düşünürken dışarıyı da gözlemliyorum.Okulda olması gereken bir çocuk var ama kimse onu görmüyor.Çocuk perişan , çocuk mutsuz.Bazen bir okulda, olmadı kahvede çocuklara ders anlatırken , okul gereçleri yardımında bulunurken düşünüyorum kendimi.Ne güzel olurdu ! Çocukların yüzündeki gülümsemeyi görmeyi seviyorum.Bunu pasta aldığım çocuk ve kendi kardeşimin gözünde gördüm.O gülümsemeler için daha çok çalışmam lazım.Konudan konuya atladım biliyorum ama o kadar çok şey hissediyorum ki...
YGS 'de barajı geçebilir miyim bilmiyorum.Heyecanımın yanında hâla korku var.Ama inanıyorum ki , bu sınavı kazanamasam da çocukların sevgisini kazanacağım , çalışmalarımı sürdüreceğim , BAU'dan mezun olsam da yine buranın öğrencisi olacağım , o duvarlara tekrar elleyecek , C terasta yazıların bulunduğu duvara tekrar bir şeyler yazacağım.Bitti diye bir son olmayacak , bu hikaye her zaman devam edecek..

Sevgilerimle..